16 Aralık 2010 Perşembe

| Yöreden bir fotoğraf... Emine Ceylan'ın (2002) objektifinden |

.


FOTOĞRAF: Emine Ceylan

| Demirci için yazılmış bir şiir |

.

.
Doyamadım

Uzun olur Demirci’min kavağı.
İçinden geçer Karasu Irmağı.
Verimlidir Kadıçayı toprağı,
Doyamadım toprağına, taşına.

Kadıçay’da metelisler kurulur.
Kışın orda bağırtlaklar vurulur.
Sohbetleri Çipkilik’ten duyulur.
Doyamadım sohbetine, çayına.

Yalım’a çıkıp da köye bakarım.
Kızlar Kalesinden nara atarım.
Evran Deliği’nden pek de korkarım.
Doyamadım tepesine, dağına.

İki Tepe ,Yalım karşı karşıya,
Doyulur mu “Kumluk” denen çarşıya.
Domates , biber ekeriz “Garşı”ya,
Doyamadım sebzesine, dalına.

Sohbetin alası ” Kumluk”ta olur,
Hükümet yıkılır,devlet kurulur,
Bazen bir araba geçemez olur,
Doyamadım meydanına, parkına.

Köyün çıkışıdır Mezar Ayağı,
Hemen arkasında Püskül Durağı.
İnnaya’da olur asma yaprağı,
Doyamadım yaprağına, bağına.

Sonbaharda ekinleri ekerdik,
Yaz gelince orak , tırpan biçerdik,
Dövenlerde kendimizden geçerdik,
Doyamadım buğdayına ekine

Geliç’in suyunun hoştur içmesi,
Goca Köprü’müzden gelip geçmesi,
Osmancık’ta çayır çimen biçmesi,
Doyamadım çayırına çiçeğe

Bulama halvasını harmanda yerdik,
Ondan başka daha göremez idik,
Vallahi o tadı hiç bulamadık.
Doyamadım helvasına, tadına

Kışın pekmez , ağda önemli katık,
Az bulduk ise çok bulamadık,
Yoğurdun üstüne döküp de yerdik.
Doyamadım pekmezine, yağına.

Sulu yumurtayı düğünde yerdik,
Üstüne bir tas da hoşaf içerdik.
Ha bi düğün olsa diye beklerdik,
Doyamadım bayramına, düğüne.

Düğünlerim tam bir hafta sürerdi,
Kimi oynar,kimi halay sekerdi,
Düğünün Kamberi bizim Bekir’di,
Doyamadım kınasına, oyuna.

Kasabamın okuyanı pek çoktur,
Hemen hemen cahil kalan hiç yoktur,
Kimi polis kimi ise doktordur,
Doyamadım okuluna, yurduna.

Sonbaharda kışlık ekmek yapılır,
Üstüne tandıra pakla vurulur,
Yanına bir baş da soğan konulur,
Doyamadım ekmeğine, aşına.

Kışın bazlamayı yağlayıp yerdik,
Üstüne biraz çökelek ekerdik,
Yanına sıcak bir çay da demlerdik,
Doyamadım kahvesine, çayına.

Eskiden Karasu çağlar akardı,
Kimi çimer , kimi balık tutardı.
Şimdi koca ırmak kurudu kaldı.
Doyamadım ırmağına, suyuna.

Acer yolda gezinmesi hoş olur,
Kışın cepler genellikle boş olur,
Çocukların çorapları yaş olur,
Doyamadım çoluğu, çocuğuna.

Yaz gelince davarlarım sağılır,
Sağılınca düz ovaya dağılır,
Koyun , kuzu birbirinden ayrılır,
Doyamadım kuzusuna, koyuna

Pazartesi köye Pazar kurulur,
Pazar sesi Kuyucak’tan duyulur,
Veresenin müşterisi bol olur,
Doyamadım pazarına, malına.

Eskiden postane dolar taşardı,
Mektup gelmiş diyen ora koşardı,
Postacımız Ali Ağa’nın Yaşar’dı,
Doyamadım yokuşuna, düzüne

Demirci’de geçti güzel günlerim,
O günleri anar anar özlerim,
Seyrek gider oldum , çıktı işlerim,
Doyamadım ovasına, kırına.

Yaşlılarım bekler cami önünde,
Kulak duymaz olmuş, asa elinde,
Böyle olacağız günün birinde,
Doyamadım yaşlısına, gencine.

Şimdi tanıdıkların çoğu mezarda,
Gidenlerin çoğu belki , huzurda,
Sıra kimde bilmem, hali hazırda,
Doyamadım mezarına, taşına.

Anama diyorlar Gıbının Kızı,
Eksilmez oldu hiç dizinde sızı,
Asim Pehlivanın olur baldızı,
Doyamadım oğlanına, kızına.

Bilmiyorum Yıldız daha neylersin,
Derdini açıp da kime söylersin,
Gurbet elde kalıp gönül eylersin,
Doyamadım havasına, suyuna.

-Yusuf Yıldız-